Bahailerin en önemli sosyal düzeni olan on iki öğretisi arasında en ünlülerinden biri, insan dünyasının birliğidir. Bu öğreti sadece önemli bir öğreti olarak tanıtılmakla kalmamakta, aynı zamanda Bahai inancinin ana ekseni, kökü ve temeli olarak da değerlendirilmektedir. Abdülbaha, neredeyse tüm konuşmalarında ve yazılarının çoğunda, insan dünyasının birliğine az çok atıfta bulunmuş ve bunu Bahai öğretilerinin ana odağı olarak adlandırmıştır. Başlıca liderlerin dışında Bahai misyonerleri de bu öğretiden çok şey öğrenirler ve kitapçıklarında insan dünyasının birliğinden bir Bahai şaheseri olarak bahsederler. İlk başta bu öğreti ve vurguyla karşılaştığımızda aklımıza tüm insanlara karşı nezaket ve hoşgörü gelir; Ancak toplumda bu öğretinin nasıl oluşturulacağı konusunda Bahai kitaplarına atıfta bulunulduğunda Bahai kitaplarına başvurduğumuzda, insan dünyasının birliğine tamamen aykırı olan birçok içerik görüyoruz ki, Bahailerin sloganları göz önüne alındığında ilk başta buna inanılması zordur..
Giriş:
Her çağda farklı toplumlardan insanlar barış, birlik, uzlaşma ve dostluk arayışındadır. İnsanların barış yaratmaya yönelik bu ilgisi, huzursuzluk çağında daha fazla görülmektedir. İnsanlar, insan toplumlarının ilerlemesinin birlik ve barış temelinde sağlanacağına inanıyor. Bu nedenle tarih boyunca pek çok kişi milletler arasında barış ve dostluğun tesis edilmesi iddiasında bulunmuş, bu iddia düzeyine ulaşmış ve bu iddia sahiplerinin çoğu zaman barışa ve dostluğa aykırı davranışlar sergilemiştir. Bu makaledeki amacımız Bahai inancında birlik ve barışı incelemektir. Bahailerin ilgiyle vaaz ettiği ve büyük önem verdiği on iki öğretiden biri de insan dünyasının birliğidir. Bahailer, Bahai inancinin öğretilerinin orijinal olduğunu iddia ediyorlar.
Bahai liderler ve misyonerler, insanın arzularından biri olan barış ve dostluk mesajını, insan dünyasının birliğini öğretme biçiminde sunarlar. Bu yazımızda öncelikle bu öğretiyi Bahai inanci liderlerinin bakış açısıyla inceleyip sundukları tanımı bulacağız, ardından onların davranış ve konuşmalarındaki doğruluğunu karşılaştıracağız. Bunun için Bahai liderlerinin ana kitaplarına gittik ve insan dünyasının birliğini sağlamayı ve bu öğretinin nasıl uygulanacağını hedefleyen kitapları inceleyeceğiz. Açıktır ki, eğer Bahai öğretileri ile bu inanc arasında iç çelişkiler keşfedilirse, bu inancın ilahi olmadığını gösterecektir. Çünkü Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor :(Nisa Suresi, 82. ayet)
“Kur’an’ı düşünmüyor musunuz? Eğer Kur’an, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, içinde pek çok çelişki ve farklılık görülürdü.”
Bahai liderleri de beyanlarında Kur’an’ın bu ifadesine değinmişlerdir. Örnek olarak Bahaullah şuna inanıyor: “İlahi Mezherler aleminde hiçbir çelişki yoktur ve olmayacaktır.” (Badi, kitabi)
Bahai kitaplarında iddia ve eylem arasındaki çelişki
Bu bölümde Bahai metinlerinde insan dünyasının birliğine aykırı olarak gözlemlediğimiz bazı şeylere dikkat çekmek yerinde olacaktır:
Bahaullah ve insan dünyasının birliği ile çatışma – Bahaullah Kutsal Kitabın başında şöyle yazar: “Kim O’nu (Bahaullah’ı) tanımayı başarırsa, bütün iyi şeylere ulaşmış olur ve bu tür bilgiden yoksun olan kişi, Bütün amelleri yapmış olmasına rağmen dalalet ehlinindir.” (Bahaullah, Akdes s. 1)
Ve “Hacı Mirza Ağasi’ye hitaben yazılan bir mektub’da şöyle yazıyor:
“Babanız bile olsa Türk’lerden kaçının ve uzaklaşın çünkü onlar, Baban olsa bile seni severse yer, düşmanınsa seni öldürür.” (Fazil Mazenderani, Asrar al-Asar, cilt 2, s. 154)( Bahaullah’tan alıntıdır ve onaylanmıştır) )
Türk milletine açık bir hakaret olan bu ifade, tüm kabileler arasında birlik ihtiyacına ve Taasublarin terk edilmesine ilişkin önceki sözleriyle birlikte, tüm ulusal, sosyal ve politik önyargılar vb. ciddi bir çatışma içindedir. Bu çelişki ne olursa olsun,Bahaullahin, konuşmasında bu ifadenin bulunması, insanın vicdanı ve fıtratı ile bağdaşmaz ve bunu duymak, dinleyenlerin ruhlarını donuklaştırır.
Bahailiği reddedenlere “çakıl taşları”, “bohemler” ve “piçler” denmiştir
– ”Aşıklarım inci ve Mucevher, ve geri kalanlar dünyanın çakıllarıdır” Maeda Asmani, cilt 4, bölüm 7, Makam Abha Elahi, s. 353)
– “Vallahi, kim, apaçık, yüksek ve parlak lütfu (=peygamberlik iddiasını ve Bahaullah’ın Tanrısının zuhurunu) inkar ederse, o, annesine durumunu sorsun ve yakında o da cehennem ateşine girecekrir.” (Maida Asumani, Cilt 4, Bölüm 11, Tanrı’nın Emri Ehli, s. 355)
– Ey Tanrı aşıkları (=Ey Bahailer), Tanrı’ya ve O’nun ayetlerine inananlara Fazilet bulutu olun Ve tanrıya ve O’nun emrine inanmayan (=Bahai karşıtları) ve müşriklerden olan o kimse hakkında; keskin Azab olunuz.
Bahaullah, Levihler mecmuası s. 216)
İnsan dünyasının birliği ile çatışma meselesi Bahai liderlerinin diğer beyanlarında o kadar belirgindir ki, buna kararların beyanında bile şahit oluyoruz. Örnek olarak Bahaullah bir evi ateşe veren kişinin diri diri yakılmasını emretmişti.r
”Birisi bir evi bilerek ateşe verirse, siz de kendinisini ateşe verin”. (Bahaullah, Kitab Akdes, s. 56; Genciney-i Hudut ve Ahakm , s. 297)
Abdulbaha :
Çoğu beyanında bu öğretiye değinen ve babasının ” Hepiniz bir ağacın meyveleri ve bir dalın yapraklarısınız” sloganını aktaran Abbas Efendi Bey (Abd al-Bahá, Makatib, cilt. 2 s. 163)
, söz ve yazılarının diğer kısımlarında farklı bir yöne gitmiş, anlaşılan o ki, yukarıdaki yorum gibi yorumlarla hiçbir şekilde özetlenemez. Birkaç örneği düşünün: -“Bugün doğa âlemine tutsak hayvanlar gibi olan ve ilâhî alemden haberi olmayan bir grup ahmak, bencillik yapmaktadır.” (Işrak Haveri, Maeda Asmani, cilt 2, s. 36, Abdülbaha’dan alıntı)
Şevki Efendi ve Terd olma cezası:
Bahai öğretilerine göre, bir Bahai üyesi çeşitli nedenlerle Bahai örgütlerinin ve liderlerinin isteklerine aykırı bir şey yaptığında veya Bahai teşkilatı kuralları dışında hareket ettiğinde veya Bahailik aleyhinde konuştuğunda ve ona karşı çıktığında, Cezası Terd olmak ( reddedilmek)tir, yani Bahai toplumundan sürülmektir. Bu ceza suçluya iki aşamalı olarak ve kusurun miktarıyla orantılı olarak uygulanır. İlk aşamaya idari Terd tutma denir; buna göre, Terd olan kişinin Bahai toplantılarına katılma hakkı yoktur ve oy verme ve Bahai grubu faaliyetlerine katılma hakkı kendisinden alınır. Amma, yine de miras gibi haklara sahiptir ve diğer Bahailer onunla konuşur ve ailesiyle birlikte yaşamaya devam etme hakkına sahiptir. (Şevki, Mübarek Tevkiler, 1945-1952,)
Çok ağır bir ceza olan ikinci aşamaya din adamlarının aforoz edilmesi denir ve Bahai teşkilatına veya onun liderlerine alenen karşı çıkanlara ayrılmıştır. Bu aşamada hiçbir Bahai’nin yanlış kişiyle konuşma hakkı yoktur. Ona selam vermek bile caiz değildir. Tüm sosyal haklarından mahrumdur ve ailesinin bile onunla iletişim kurma hakkı yoktur. (Aynı yerde; Işrak haveri, Maeda Asmani, cilt 8, makale 94, s. 74, Rahiq Makhtoum, cilt 1, s. 70)
Aile kavgaları :
Bahai kitaplarının incelenmesi sırasında adaletten bahseden Abdülbaha’nın şu cümlesi her okuyucunun dikkatini çekmektedir: “Adalet sorulmalı, çocuklarını ve ailelerini yetiştiremeyen bir ruhtan Afak halkının eğitimini nasıl umabiliriz, bu durumda herhangi bir şüphe var mı?” (Abdu’l-Bahá, Makatib, cilt 2, s. 182)
Ancak ne yazık ki Abdülbaha ve babasının bazı kitaplarında bazı muhaliflerine yönelik hakaretler görüyoruz:
a) Bahaullah’a kardeşine hakaret etmek
Bahaullah ayrıca kardeşi Mirza Yahya Subh-i Azal’a eşek adını da verdi.
De ki, ey el-Hamir(Eşek) kavmi, Hak, söyledikleri haktır ve müşriklerin sözleriyle boşa çıkmamalıdır” ( Badi’, s. 174) ve yine Subhi Ezeli hakkında şöyle yazar: “Ve Tanrı’nın önünde durup yoldan kaydığında, aynı zamanda ,onun vucudu da İnsan gömleğinden çıktı ve canavarların derisi haline geldi. (Aynı yerde, s. 110)
Öte yandan Bahaullah, kardeşinin kendisini neden bir ineğin spermiyle eşit görmediğinden defalarca şikâyet ediyor ve yakınıyor.
Bu ruhların, Mana Güneşi’nin (=Bahaullah) hakikat ufkundan doğup hakikat ufkundan yükseldiğinden ne kadar habersiz olduklarını bir düşünün. Lanet olsun sana ve tevazusuna! (Bahaullah, Bedi’, s. 172)
Bahaullah aynı zamanda sorumlu konumda da görünmektedir ve kardeşini uzun yıllardan beri tanıdığı ve onun konumu hakkında fikir edindiği için levihleri ve eserlerinde kardeşi Ezel’e,Müşrik Billah, Ajl (dana) (Mazenderani, Asrar al-Asar, cilt 4), Tağut (age., cilt. 4, s. 277) ve Şeytan (age., cilt. 1, s.49) gibi lakaplar ve İblis, Gölet Habis Fitnesi ve Tenin Zobab (=sinek) (A.g.e., cilt. 3, s. 268) ve benzerleri kufurler’le onu gururlandırmaktadır.
b) Abdülbaha’nın kardeşine hakaretleri
Abdülbaha da bu aile’nin oğlu olduğu için; Babasının ve amcasının davranışlarını takip ederek, kardeşi Muhammed Ali Efendi’ye öyle uygunsuz davranır ki, iki kardeşin bunu anlayışla ve akılla yapmaları elbette mümkün değildir. Muhammed Ali Efendi’nin yardımıyla Osmanlı hapishanesinde mahsur kalan kardeşi hakkında şunları yazdı:
“Tanrım, Tanrım , vahşi ve saldırgan hayvanların, aç kurtların, vahşilerin pençesine düşmüş mazlum kulunu görüyorsun.”
Kardeşi Muhammed Ali Efendi’den de “sivrisinek, hamam böceği, solucan, yarasa, baykuş, karga” gibi lakaplarla söz eder. (Abdu’l-Bahá, Makatib, cilt 1 s. 442 ve 443; age, cilt 2 s. 234)
Eğer Bahaullah, kardeşi Mirza Yahya Nuri Ezel ile birleşemezse, birlik dünyasında nasıl bir insan dünyası yaratmak ister? Tüm dünya halkıyla birleşip anlaşmamız gerektiğini söyleyen Abdülbaha; Bu davranışlar için ne gibi gerekçeleri olacak? Her ikisi de Bahaullah çocukları olan Abbas Efendi ile Muhammed Ali Efendi arasındaki kötü davranışlar, ikiyüzlülük ve nifak, sadece Bahaullah’ın çocuklarını öyle bir şekilde yetiştirmeye muktedir olmadığını göstermektedir. Ve bu, kan düşmanlarının birbirlerine düşman olmamasından değil, aynı zamanda Abdülbaha’nın en azından kendisi ve kardeşi arasında bir ittifak ve anlaşma oluşturma konusundaki yetersizliğinden de söz etmektedir..
Konuşmada nezakete dikkat edilmesinin, her insanın hayattaki davranışlarının en üstüne koyması gereken en temel konulardan biri olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ayrıca,biz ,bu aile içi anlaşmazlıklardan alıntı yaparak, Bahai liderlerinin öğretilerinin ve sözlerinin çoğunun sadece hırstan ibaret olduğunu ve pratikte bu inancin liderlerinin kendi öğretilerine ve birliğine bağlı kalmayı başaramadıklarını anlatmak istiyoruz.
Sonuçlar
: Yapılan araştırmalara göre şu sonuçlardan bahsetmek mümkündür
1- Bahailerin yeni olduğunu iddia ettikleri öğretileri vardır. Bu öğretilerden biri, görünüşte tüm insanlar arasında barış ve dostluk getireceği varsayılan ve her okuyucuyu ve dinleyiciyi etkileyen insan dünyasının birliğidir.
2- Bahai liderlerin davranışları incelendiğinde, onların insan dünyasının birliği konusunda kafalarının karışık olduğu görülmektedir. Bir yandan insanlık dünyasının birliği sloganını atmışlar, bireylerin inançlarının onları insanlık dünyasının birliğinden ayırmamasını emretmişler, tüm insanlığa merhamet ve şefkat emrini çıkarmışlardır. bir yandan da rakiplerini her türlü şekilde eleştirdiler, uygunsuz oynadılarSuçluların yakılması, idari ve dini açıdan dışlanma(Terd edilme) gibi kararnameler çıkardılar.Aslında Tanrudan insanlığa yol göstermek için gelen bir inancin öğretisinde bu kadar iç çatışmaların olması kabul edilemez.
3- Bahailiğin insan dünyasının birliği konusundaki iç çatışmaları sadece Bahai liderlerinin açıklamaları ve kararlarıyla bitmiyor. Bahai liderleri, aile içi anlaşmazlıklar olduğunda en yakın insanlara da en kötü hakaretleri yapmışlardır. Çünkü Bahai liderliği meselesinde onlarla anlaşmazlık içindeydiler.