Brendan Cook’un Bahailik Hakkındaki Görüşü

Bahailik hakkında şu an ki görüşüm: ait olmayı hiç istemediğim inançlardan biri olduğu yönündedir. Bence başka üstün inançlar ve dinler de var. Gerçi Bahailiğin bir mezhep olduğunu kesinlikle söylemiyorum. Bahailiğin otoriter unsurları ve beni belirgin şekilde rahatsız eden unsurları olduğunu söyleyebilirim. Bahailiği eleştiren öykülerimde dile getirdiğim tüm meselelerden hala rahatsızım ve tiksiniyorum. Kadınları, Yüce Adalet Evi’ne katılma ve orada hizmet etme hakkından mahrum bırakmanın, Bahailiğin cinsiyet eşitliğinin gerekliliği hakkındaki propagandasına ve öğretilerine aykırı olduğunu düşünüyorum. Bahai yönetiminin tapınakları göstermek için büyük meblağlar ayırmak gibi önceliklerine kızıyorum ve Beytü’l Adl (Yüce Adalet Evi) mesajları gibi resmi duyurularını yazma tarzını her zaman gülünç buluyorum. Peter Khan gibi bazı Bahai liderlerinin; akılcı, sorgulayıcı düşünce yapısını ve bilimsel görüşü kınamasından rahatsızım ve parti siyasetine katılımın temel bir faaliyet olduğuna her zamankinden daha fazla inanıyorum. Ama en önemlisi, birçok Bahai’nin Beytü’l-Adl’in ve Bahailiğin ana şahsiyetlerinin masumiyeti ve masumluğuna ilişkin algı ve yorumlarını sorunlu buluyorum ve kabul etmiyorum. Sözleri kurnazca ve hilelidir. Birinin masum olduğunu söylediğimizde bunun pek çok anlamı olabilir, aslında ifadenin özel ve zararsız bir yorumudur; Ama Bahailiğin merkezindeki şahsiyetlerin (Báb, Baha, Abdülbaha ve Şevki) ve Beytü’l-Adl’in her kararının yüzde yüz ve şüphesiz doğrudur, ifadesi, sorun yaratır. Seçilmiş liderlerin kararları sorgulanamadığı ve incelenemediği zaman, hiçbir toplum için sağlıklı değildir ve diğer tüm değerlendirmeler bir yana bırakılsa bile yanlıştır. Bahai toplumunda hiç kimse yanılmaz değildir ve pratik sonuçları ne olursa olsun aksini söylemek yanlıştır. Bahailik hakkında yazdığım son metin olan “Peter Khan’ın Yeniden Değerlendirilmesinde” bu fikri çok iyi özetlediğimi düşünüyorum. Bu, Bahai inancı hakkında son sözüm.
Bahailiğin geleceğine gelince, onun pek büyüdüğünü görmüyorum ve yakın zamanda değişeceğini düşünmek için hiçbir neden göremiyorum. Bahai liderlerinin ve özellikle Dünya Adalet Evi’nin “mümin kitlelerin istilası ve girişi ” iddiası ve Bahailiğin halk tarafından yaygın kabulü hakkındaki açıklamaları, muhtemelen en büyük başarısızlığa uğramış ve gerçekleşmemiş kehanetlerdir. Çünkü Bahai liderler, dünyadaki Bahailerin sayısının yakında Müslümanların, Hıristiyanların veya Budistlerin sayısıyla ve en azından bunların küçük bir
yüzdesiyle karşılaştırılabilir olacağına inanıyorlardı! Bence Bahailer bu fikirden ve Bahai teşkilatının yaygın propagandasından her zaman büyülenmişlerdir ki, “teşkilatlı bir inancın parçası olmadıkça gerçek bir fayda sağlayamazlar”. Şuna veya bu kişiye manevi yardım yetmez, ama tüm dünya ıslah edilmelidir! Bu ancak Bahailerin sayısı mevcut sayıdan çok, çok daha fazla olduğunda gerçekleşebilir. Bahai bireyleri ve kuruluşları tarafından planlı propaganda için birçok çaba gösterilmesinin nedeni budur. Toronto Bahai toplumunda, “büyüme ve gelişme (Rüşt) dönemi” propaganda programlarından çok söz ediliyordu ve ailem, 1970’ler ve 1980’lerde Bahai propagandası ve teşkilat görevlilerinin “yeni iman edenler kitlesi’nin gelmesi” takıntısını hatırlıyor. İnsanların dinini bu şekilde değiştirmeye yönelik sürekli çabalar sadece verimsiz değil, aynı zamanda etkisizdir.Tahmin etmem gerekirse, dünya çapındaki Bahailerin sayısının önümüzdeki on yıllar boyunca sabit kalacağını tahmin ediyorum.
Brendan Cook’un Bahailikte “Terd olmak (kovulma, reddedilme)” konusundaki görüşü:
Cook, Bahai liderlerine ve Adalet Evi’ne yönelik eleştirilere ve muhaliflere yönelik sert ve insanlık dışı muameleyi; Bahai inancından kovulmalarını, insan dünyasının birliği ve genel barış sloganına ve insanı ve manevî kavramlar karşı aykırı olarak kabul eder. Bahai eleştirmenlerini ve yeni fikirleri olan Bahaileri tehlikeli ve gizemli insanlar olarak sunan Peter Khan aksine, Cook’a göre, farklı düşünce ve görüşlere sahip eleştirmenlerin ve sahiplerinin varlığı, bir inancın refahında etkili bir rol oynayabilir. Bu nedenle, Bahai eleştirmenlerine sabotajcılar ve düşmanlar demek yerine idealist kahramanlar olarak söz etmek daha doğru olabilir. Buradaki ana soru: Bahai toplumunun liderlerinin standartları belirleme ve Bahai yetkililerin, bazı öğretileri veya uygulamalarıyla tutarsız olan insanları sınır dışı etme hakkına sahip olup olmadığıdır. Ayrıca insanları bir sosyal gruptan veya inanç grubundan kovmak bir cezalandırma biçimidir ve hukuken kabul edilebilir ve haklı olsa bile, başlı başına rahatsız edici bir konudur. Eleştirmenleri “ilahi Ahid ve Misak’a aykırı” olarak nitelendirmek, bölünmeye, ayrılığa ve yıkıcı sosyal sonuçlara neden olabilir. Cook, Puchistan’a yaptığı gezinin öyküsünde, Bahai liderlerinin sözde öğretilerine aykırı olan Bahai toplumunun işleyişini eleştiriyor ve mecazi olarak, o köy halkının iki gruba ayrıldığı bir köyden bahsediyor. Her biri kendilerini “inançların” gerçek koruyucuları sayarlar ve birbirlerinden ayrılırlar. Birincisi, bazı aile bireyleri ayrılmış ve birbirleriyle hiçbir ilgileri kalmamış ve muhalefetlerini sadece birbirleriyle konuşmayarak, karşı tarafın yanlış kitaplarını okumayarak veya birbirleriyle iletişimi keserek dile getirdiler. Ancak teşkilat liderleri daha katı
önlemlere ihtiyaç duydu. Bir grubun üyelerinin, Ahid ve Misak’i bozan kişiler olarak algıladıkları kişilerle uğraştığı bir zamandı. Yüzlerini maskelerle kapatıyorlardı. Bazı köylerde, ihlalciler tarafından kullanılan nehirden su içmemeye bile karar verdiler! İnsanlar başka bir su kaynağı kullanmak ve ahdi bozanların su kaynağından içmemek için uzun mesafeler kat ederlerdi. Bir kadın ihlal (Naakiz) etmişse, kocası onu boşayıp evi ikiye böler ve sonsuza kadar ayrı yaşar! Sanki birbirlerini daha önce hiç görmemiş gibiydiler. Bu zenginler için geçerliydi. Tek odası olan fakir insanlar odanın ortasına bir çizgi çeker ve hayatlarının geri kalanını birbirleriyle konuşmadan ayrı geçirirlerdi. Bazı durumlarda, ayrı yaşadıklarında, kadının eşiyle alışkanlıktan konuştuğu veya rüyasında onu aradığı da olmuştur! Bu durumda, örgütün liderliği bu yanlışları yapanları cezalandıracaktır. Şimdiye kadar en ağır ceza, bir ahdi bozanla yaşamakta ısrar eden birine verildi! Bu çiftler toplum tarafından reddedilir ve kimsenin onlara merhaba demesine veya onlarla konuşmasına izin verilmez. “İhlal eden, karşı tarafa ihlal hastalığını bulaştırabilir” derlerdi! Bugün insanların bir arada barış içinde yaşadığı Puchistan’da her çocuğa şu öğretiliyor: Dinin ilk ve son gayesi vahdettir. Nefrete neden olan bir din, din değildir. Dini konularda herkes kendi takdirine göre ve istediği gibi hareket etmelidir. Süresi dolmuş bir yasa artık yasa değildir. Hiçbir öğreti belirsiz ve cahilce takip edilmemelidir. İnanç ve amellerdeki farklılıklar din birliğini tehlikeye sokmaz, ancak bu farklılıkları ortadan kaldırmakla birlik tehlikeye girer. Başka bir kişinin görüşlerini veya eylemlerini kabul edilemez bulan ilk kişi, bu ilahi ahdi bozmuştur. Farklılıklar tahammül edildiği sürece birlik korunur. Bu farklar ne kadar büyük görünürse görünsün. Şimdiye kadar yaşadığımız sistem bu, her insanın kendi ilahiyat anlayışı vardır ve herkes kendi yolunda ibadet eder. Ama hepsi kendilerini aynı ağacın ve dalın meyveleri ve yaprakları sanırlar. Bu anlaşmanın temeli aşktır, aynılık değil. Cook, toplumdaki birliğin sırrının, kopukluk faktörlerini, yani “otoriter liderleri” ortadan kaldırmakta olduğunu düşünüyor. Puchistan’da, öğretileri doğru anladıklarını ilk iddia edenlerin rahipler olduğunu üzücü bir şekilde keşfettik. Onlar için kendi fikirlerinin doğru olduğundan emin olmak, diğerlerinin yanlış olduğundan emin olmak anlamına gelir. Bu nedenle, tüm rahiplerin topluluktan kalıcı olarak ihraç edilmesi halinde uyumun en iyi şekilde korunabileceği anlaşıldı. İnsanlar, rahipler cemaatten sürülürse birliğin korunabileceğini düşündüler. Bazı papazlar çağrılarını bırakıp burada kalırken, diğerleri sapkınları ve bölücüleri ortaya çıkarma becerilerinin hâlâ memnuniyetle karşılandığı bölgelere gitti! Kalan herkes, Tanrı’nın önünde tek bedende tek ruh olduğumuz konusunda hemfikirdir. Her ailede ibadet farklı olmakla birlikte; herkes duayı ve hoşgörüyü bilir ve saygı duyar.