Gerçeği buldukları, kabul ettikleri ve Bahai inancından döndükleri için Sayın Nahid Vahdet
Şuaar hanım, güçlü bir kararlılık ve büyük bir çabayla, sahip oldukları çeşitli sınırlılıklara rağmen,
buldukları gerçek hazineyi başkalarına tanıtmak için tüm güçlerini samimiyetle ortaya koymuşlardır. Bu
sayede hem uzaktan hem de yakından gelen kötü davranışlara ve kötü sözlere katlanmakla kalmamışlar,
aynı zamanda kendi rahatlıkları ve kolaylıkları karşısında başkalarını da uyandırmaya çalışmışlardır.
Aşağıdaki makale, onunla yaptığımız ve sizin için ilginç olacağını umduğumuz bir röportajdır sevgili
okuyucular.
Soru:
Ahlak dersinde size öğretilenleri doğrulamak için içinizde araştırma istediği ne zaman başladı ve aklınızı
ne ateşledi? Daha fazla araştırma yapmaya ve sonunda, Bahailiği terk etmeye karar vermenize ne sebep
oldu?
Cevap:
Ahlak dersinde çocukluğumdan beri benden istenen şey şuydu; taassup ve taklitleri bırakıp gerçekleri
araştırmak vesvese ve hurafeleri terk etmek… Bu gerekli ve lazım ama Bahai kitaplarda batıl meseleleri
ele almışlar. Örneğin, Bab ve Anis’in Bab’ın mahkûm arkadaşını beraber darağacının ipine bağlayıp,
onlara yedi yüz elli kurşun sıktıklarını, ancak kurşunun darağacına isabet ettiğini ve canlı çıktıklarını
söylediler!
Soru:
Bab filminde gösterdikleri gibi mi?
Cevap:
Evet, canlı çıktılar. Ve onları odalarında gördüler! Sonra onları tekrar bir iple bağladılar. O ikisini
öldürdükten sonra duman yükseldi ve hava karardı ve öyle bir rüzgar ve fırtına çıktı ki herkes yolunu
kaybetti ve evlerine gidemedi. Ahlak dersinde bize böyle anlattılar! Batıl inançlar söylediklerini
hissettim, bu batıl inanç idi ve çocukların beyinlerini yıkıyorlardı.
Sonra gelip tarihe baktım ve tarihteki birçok şey benim için netleşti. Örneğin ahlak dersinde bize Bab’ın
Seyyid Kazım Reşti’nin sınıfında ders çalışırken bir gün pencere kenarında oturduğunu ve güneşin
bacaklarına vurduğunu anlattılar. Aynı zamanda Seyyid Kazım Reşti, “Hz Mehdi burada oturmaktadır
ve siz farkında değilsiniz” diye söyledi! Ama onun Hz. Mehdi olduğu kimsenin, Babilere silah alıp
saldırıp öldürme ve isyan emri verdiğine dair bir şey söylemediler! O zamanlarda Babiler Iran
hükümetine üç savaş açtılar. Ve Nasiruddin Şah’ın veziri Amir Kebir onlarla gerçekten savaşmak
zorunda kaldı. Tabii tarihte , Amir Kebir’in bu Babiler tarafından öldürüldüğü, yani Nasiruddin Şah’ın
annesi bayan Mahd-i Ulia’nın İngiliz büyükelçiliği ile temas halinde olduğu ve İngilizlerin rehberliğinde
Amir Kebir’i öldürdüğünün yazılı olduğunu öğrendim.
Bahai toplantılarında bulunmasaydım, bunları bilmeyecektim. Ahlak derslerine katıldım ve içeriklerini
okudum. Üniversiteye geldim, bölümüm tarihti. Bahai ahlak dersinde bize anlattıklarının doğru
olmadığını gördüm. Örneğin, bize, Bahaullah peygamber olduğunu iddia ettiğinde, onu Tahran
zindanına götürüp dört yıl zincirlediklerini söylediler. Daha sonra tarihe baktığımda Nasiruddin Şah’ın
öldürülmesinde sanıklardan birinin Bahaullah olduğunu gördüm. Bu nedenle tutuklandı ve hapsedildi.
Kehanet, peygamberlik ifadeleri ve diğer birçok konu nedeniyle değil. Fırsat bulursam size tek tek
anlatacağım.
Soru:
Bu konular sizde şüphe uyandırdı ve araştırma yapayım mı dediniz?
Cevap:
Evet, gerçeği söylemeye gelmediler. Bunları sakladılar. Şunu söyleyeyim, ziyafette sadece dinsel
hakikatlerini Müslümanlardan değil, orada bulunan Bahailerden de kendi kural ve kanunlarını gizlerler.
Hatırlıyorum da çocuktum, ziyafetlere giderdik, siyasete karışma, siyasete karışan bizden değildir
derlerdi. Benim için çok garip olan bir şey, o zamanlar on ya da on iki yaşındaydım. Iran İslam
devrimden önce “bir bölümde çalışmak istiyorsan dilekçede din sütununa bir çizgi koy” derlerdi. Sonra
Şah’ın yönetiminde bir kaç Bahai’nin çalıştığını öğrendik. Hiç olmazsa başkalarından değil Başbakan
Hüveyda Bey’den alın. Bunları söylemeye gelmiyorlar. Şah’ın doktoru, Hojbar Yazdani, Başyargıç,
Televizyonu İran’a getiren Sabit Pasal. Bahailiğin İran’da ne kadar etkisi oldu ki, ülkenin bütün önemli
işlerini Şah’ın etrafında topladılar!
Soru:
Gerçeği araştırıp ve önyargıları terk etme sloganının gerçek bir slogan olmadığını anladığınızı
söylediniz. Kendiniz araştırıp bazı Bahailer veya Bahai kuruluşlarla tartıştığınızda, bu sloganla
karşılaştıklarında tepkileri ne oldu?
Cevap:
Bunu Bahai teşkilatı ile görüşmedim. Çünkü onlardan uzaktaydım. İki yıl yatılı okula geldiğimde yirmi
yaşımdan itibaren okudum. Ondan sonra Tahran Üniversitesi’ndeydim. Annem ve babam Bahai ziyafete
giderdi ama ben gitmedim ve ayrıldım. Ailem başka şehirdeydi. Yani aile durumum öyleydi ki çok şükür
ailemle bir inanç karşılaşmam olmadı. Zaman takdiri böyleydi, sonra ayrılıp ablamla buraya geldik.
Soru:
Bahai teşkilatı size karşı çıkmadılar mı?
Cevap:
O zamanlar onlarla alenen bir ilişkim olmadığı için hiçbir şey olmadı. Bahai teşkilatının, güç ve para
aradıklarını görünce çok şaşırdım. İlk etapta onların(Bahailerin) tarihini okuduğumu ve bu doğru
olmayan bir inanç olduğunu ve bize yanlış bir tarih anlattıklarını gördüm. O zaman dedim ki, kim
inanırsa, bir fikri vardır ve Allah’ına bu şekilde ibadet etmekten hoşlanır. Elhamdülillah, ailem içinde
bulunduğum durumdan dolayı beni sıkıştırmadılar. Allah’a şükürler olsun bazı meseleler ortaya çıktı.
Çünkü bunu aklımın kraliçesi yapmak istedi.
Önce Bahailigin dini bir inanç olduğunu söyledim. Sonra devamını okuyunca gördüm ki hayır, hepsi
yalan. Bildiğim kadarıyla Bahaullah’ın İngiliz vatandaşı olma hakkı vardı, İngiliz pasaportu vardı. Onu
Bağdat’ta Masonlarla birlikte görmüşlerdi. Benim onlarla işim olmaz, hangi din ve görüşe sahip olurlarsa
olsunlar kendilerinedir dedim. Bunların aslında, kesinlikle bir güvenlik tehdidi ve siyaset peşinde
olduğunu anladım. Bahai teşkilatı ailelerin tüm kişisel sorunlarını kontrol ederler; Kimin ne kadar parası
var? Kimin varisi var, kimin yok? İnsanların kişisel meselelerine çok fena ve korkunç halde müdahale
ediyorlar…
(Bu makalenin geri kalanını üçüncü bölümde okuyun)